Bilim insanlarından nüfus artışını dizginleme çağrısı

”Nüfus ve tüketimde artış engellenmediği takdirde çevre tehdidinin üstesinden gelmek zor olacak”

20 Haziran 2012

EurActiv Türkiye

Aralarında İngiliz Royal Society’nin de bulunduğu 105 kuruluşun yayınladığı ortak rapora göre zengin ülkelerin, sürdürülemez yaşam tarzlarını ciddi bir şekilde değiştirmesi, öte yandan gelişmekte olan ülkelerde isteyenlerin doğum kontrolüne erişiminin kolaylaştırılması gerekiyor. Rapor, Birleşmiş Milletler’in Rio’da toplanan sürdürülebilir kalkınma konferansının katılımcılarına bir mesaj niteliği taşıyor.

Rapor, Rio Zirvesi’nin yoksulluğun önüne geçmeyi ve çevrede bozulmanın tersine çevrilmesini hedeflediğine işaret etmekle birlikte, bu iki çözümün kısıtlı kaynaklar üzerindeki baskıyı hafifletmeye yardımcı olacağından neredeyse hiç bahsetmiyor.

Pek çok bilim insanı, bu gerçekle artık yüzleşmek gerektiğini düşünüyor. Akademilerin ağı IAP’nin başkanı ve Royal Society mensubu Charles Godfray, ‘Siyasi ve etik hassasiyetler sebebiyle nüfus ve tüketim konusu uzun süre gözardı edildi. Bu konular hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri ilgilendiriyor ve bununla ilgili olarak ortak sorumluluk almalıyız.’ dedi.

Araştırmacılar, yaptıkları ortak açıklamada Rio+20’ye katılan yetkililere, nüfus ve tüketimin, doğal kaynakların kullanım oranını ve dünyanın gıda, su, enerji ve diğer talepleri karşılayabilme olanağını etkilediğini hatırlattı. Açıklamaya göre dünyanın bazı kesimlerindeki tüketim düzenleri sürdürülebilir değil. İnsan nüfusunda keskin bir artışın sosyal ve ekonomik olarak olumsuz sonuçları ortaya çıkabilir ve bu ikisinin bir araya gelmesi, biyo-çeşitlilikte ciddi bir kayba yol açabilir.

Royal Society geçtiğimiz Nisan ayında yayınladığı bir raporda, yoksulluğu azaltmak için kaynakların yeniden dengelenmesi ve çevre üzerindeki, daha eşitsiz ve yaşanamaz bir geleceğe sebep olacak baskının hafifletilmesi çağrısında bulunmuştu.

2050 yılına kadar dünya nüfusunun 7 milyardan 8 ile 11 milyar arasında bir seviyeye çıkması bekleniyor. Öte yandan gelişmiş ülkelerde orta sınıfın büyümesi ve üst sınıfın hayat tarzı sebebiyle kaynakların kullanımı hızla artıyor.

Uluslararası Bilim Konseyi’nden Gisbet Glaser, ‘Gezegenin kaldırabileceğinin ötesinde hayatlar sürüyoruz. Bu, bilimsel olarak kanıtlandı. Şu anda insanlık tarihinde, insani kalkınmaya hayati destek sunan sistemi bozma noktasında bulunuyoruz.’ dedi.

Akademiler, yoksulluğun azaltılmasının bir öncelik olarak ortada bulunduğunu, ancak gönüllü olarak aile planlamasının teşvik edilmesi gerektiğini, bu doğrultuda eğitim, daha iyi sağlık hizmetleri ve doğum kontrolün yardımcı olacağını vurguladı.

Rio’daki bir etkinliğe katılan nüfus bilimcisi Lori Hunter, ‘İnsanlar siyaseten yanlış olacağından ya da ortalığı velveleye vermekten korktuğu için, nüfus konusundan hiç bahsetmiyor. Ancak nüfusla ilgili tartışmaların yalnızca insan sayısıyla ilgili olması gerekmiyor. Bu tür bir tartışma birbirini suçlamaya yol açıyor.’ dedi.

Durumun daha karmaşık olduğunu belirten Hunter, doğumla ilgili karar alma sürecini etkileyen pek çok faktörün göz önünde bulundurulması gerektiğine değindi. Hunter, bazı bölgelerde kaynakların kıtlığı sebebiyle ailelerin, daha fazla iş gücüne ihtiyaç duyduğunu ve bu sebeple daha çok çocuk yaptığını söyledi, öte yandan dünyanın pek çok bölgesinde doğum kontrol için karşılanmayan bir talep bulunduğuna dikkat çekti.

Rio+20’ın görüşme metni, ‘üretim ve tüketimdeki sürdürülemez düzenin değiştirilmesi gerektiğine’ yer veriyor, ancak ABD, bu alanda gelişmiş ülkelerin liderliği üstlenmesi gerektiği yönündeki ifadeleri taslaktan çıkarmak istiyor.

Belgede aynı zamanda ekolojik faktörlerin ekonomide büyümenin önüne geçebileceği yönünde pek fazla vurgu yapılmıyor. Bu kısmen, bilim insanlarının bahsettiği ‘küresel doğal sınırların’ nerede olduğuna yönelik bir fikir birliği bulunmamasından kaynaklanıyor.

Jonathan Watts – The Guardian